On dakika sonra kapı aralandı ve kızım bana doğru koştu – solgun, gözleri yaşlarla parlıyordu. Elimi tuttu ve fısıldadı; bu, beni dehşete düşürdü
— Anne… büyükanne senin o suyu içmeni istiyordu. Bir şey karıştırdı… gördüm… — sesi titriyordu.
— Neyi?.. — boğazım kurudu.
Kızım yutkundu:
— Telefonla konuştuğunu duydum… “böyle daha iyi olacak” dedi, “oğluna bir kız daha gereksiz” dedi. Eğer bebeği kaybedersen, “sonrası daha kolay olacak” dedi.
Gözlerimin önü bulanıklaştı.
— Emin misin?.. — kendi sesimi zar zor tanıyordum.
— Sen babanla konuşurken küçük bir paketten toz döktü. Yanındaydım… telefonu izlediğimi sandı…
Kızım hıçkırdı.
— Anne, o senin yakında bir kızın olacağını biliyor. Ve “ikinciye ihtiyacımız yok” dedi. Senin bebeği kaybetmeni istedi…
Bacaklarım titredi, sırtımı duvara yasladım.
Tam o anda koridorun sonunda kayınvalidem göründü.
Yüzü sakin. Fazla sakin.
— Artık kendini daha iyi hissediyor musun? — neredeyse şefkatle sordu. — Sana su getireyim mi?
Kızım elimi o kadar sıkıca tuttu ki eklemleri beyazlaştı:
— Anne, hiçbir şey içme…