Planını hayata geçirdiğinde, yüzüğün ağırlığını parmaklarında hissetti. Fakat bu ağırlık sadece metal ve değerli taşların değil, aynı zamanda içindeki suçluluk duygusunun da bir yansımasıydı. Özgürlük ve kayıptan elde edilecek tatmin arasındaki ince çizgide yürüdüğünü fark etti. Çaldığı yüzüğün parıltısı, bir yandan ona güç verirken, diğer yandan ruhunun derinliklerinde bir boşluk açıyordu. Gerçekten de her hırsın ardında bir kayıp saklıydı; sahip olmanın verdiği mutluluk, kısa süreli bir yanılsama gibiydi. O an anladı ki, değerli olan sadece maddi şeyler değil, aynı zamanda içsel huzur ve dürüstlüktü. O yüzük, ona hayatın en değerli dersini öğretmişti: gerçek zenginlik, kalpteki saflıkla ölçülürdü.